mutlu degiliz merak etme :) etrafindakiler de mutlu degil, mutlu olunmuyor yani. istediklerini elde etsen bile mutlulugu yakalayamiyorsun. isin garibi yaslandikca bu daha iyi anlasiliyor sanirim. acikcasi bi suru hayalimin olmayacagini kabullenmeye basladim..

1- mutlu olma takıntısını bi kenara bırakıyoruz
2-sağlığımıza, beslenmemize dikkat ediyoruz, spor yapıyoruz,
3-depresyondaysak psikoljik destek alıyoruz,
4-acele etmiyoruz, hemen anında mutlu olmalıyım demiyoruz, sıkıntı varsa biraz da katlanıyoruz, ama kaynağı nedir çözmeye çalışıyoruz,
5-önümüzde uzun bir hayat olduğunun farkına varıyoruz, herşey bugün düzelsin diye beklemiyoruz, bugün az da olsa daha iyi ne yapabilirim i düşünüyoruz,
6-durumsal farkındalığımızı arttırıyoruz,
7-kitap okuyoruz, dünya nedir, neden burdayız, ne yapsak daha iyi anlamaya çalışıyoruz,
8-içimizdeki başta korku (en temelde ölüm korkusu), kıskançlık ve kibirin kökünü nasıl kuruturuz düşünüyoruz, temelde tüm bunalımların sebebinin bu üçü olduğunu unutmuyoruz,
9-kendimizi daha iyi tanımaya ve daha iyi ifade etmeye gayret ediyoruz, yeni şeyler deniyoruz, daha yeni neler var öğrenmeye çalışıyoruz,
10- hayatı daha pratik hale getirmeye çalışıyoruz,
11- kendimize ve çevremizdeki sinek böcük dahil tüm canlılara insaflı, olabildiğince iyi niyetli yaklaşıyoruz, hayatın hepimiz için bir mucize olduğunu, yaşamın aslında nasıl da mükemmel bir mekanizma olduğunu anlamaya çalışıyor ve aklımızın bi köşesinde tutuyoruz.

kısacası kendimize geliyoruz, rahat oluyoruz, iyi ve güzeli savunmaya başladıktan sonra başımıza ne gelirse gelsin gülüp geçiyoruz,

gibi..

bende mutsuzum, ama keyfim de gayet yerinde şuan. mutlu olmasam da huzurluyum yani, mutluluk geçiçi bi durum sonuçta, huzur daha önemli. ama benim bu huzur durumum rahat bi insan olmamla da alakalı olabilir bilemedim.

git bi parka çocukları falan izle yahu, çok tatlılar azıcık yzün güler temiz hava alırsın. ama öyle sapık gibi izleme tabi :)

Benim çevremde mutlu insan yok tam tersine mesela her gün ayrı bir dertle boğuşuyor herkes zaten ülkenin durumu vs belli çok mutlu olunmuyor bu düzende.

gece gece kafama taktın bak. bence ilk önce bu huzur mutluluk ayrımını yap. mutluluk kedi vidyosu izlemek gibi değil mi ya, hani güldün sevdin bitti. ama her an o modda olamıyosun. huzur daha şey, kendinle ilgili, seni sen yapan şeylerle ne kadar alakadar olduğun derecesinde zuhur eder bi durum. he tabi bunun için kendini elinden geldiğince tanıman bilmen lazım. mesela yalnız kalmayı severim ben, yalnız kalıp alakalı alakasız şeyler hakkında monolog şeklinde düşünmek o an için mutlu eder beni ama bu durumun süregenliği huzur verir. mesela mutsuz olmama için bi çok neden var şuan ama diğer yandan da örneğini verdiğim şey gibi bi dünya süregelen durumun varlığının farkındayım, o yüzden çok gölge düşmüyo keyfime.

bide mesela şuan yaşadığım en berbat durumu bile, bi zaman sonra gülümseyerek yad edeceğimin farkındayım, o yüzden en baba mutsuzluğun bile içindeki o komediyi atlamıyorum hiç bi zaman.

şuan atıyorum parasızsın ve ailen seni red mi etti, bundan mesela 3 yıl sonra o anki durumun bundan daha kötü bile olsa muhtemelen gülümseyerek anacaksın şu anını. bence o mutsuzluğun içindeki mini komikliği atlama. hele hele başarısızlığın ne kadar güzel ve eğlenceli bişey olduğunu sakın atlama. şahsen beni başarısızlıklarımdan daha çok mutlu eden şey yoktur sanırım, belki bi iki tane.

neyse ben yatayım en iyisi .)

Calisiyorum, uretiyorum, urettiklerime bakip seviniyorum, heyt be diyorum. Para kazaniyor, harciyorum. Bazen basaramiyorum, iki kufur salliyorum. Sonra cikiyorum disari, iki kedi seviyor bir cicek kokluyorum, denizi seyredip keske balik olsam diyorum. Eller cepte eve yuruyorum, evimi seviyorum, ilgileniyorum onunla, yemek kokulariyla dolduruyorum. Telefonda sevdigim sesleri duyuyorum, evde sevdigim yuzu goruyorum. Bugun de olmedim yihu deyip vurup kafayi yatiyorum. Ben de boyle bir aptalim iste :) kucuk aptalin mutlu dunyasi.

ya okudum da, aslında kimse mutlu değil. :D kendi etrafıma baktığımda da öyle. mutluyum, diyen de ya yalan söylüyordur kendini güçlü göstermek için ya da yanılsama içindedir. zaten mutluluk diye bir şey yok ki? yaşamak var. böyle düşünürsen ölmeyi düşünmezsin. olayımız mutluluk değil çünkü yiğen, ecnebinin de dediği gibi "surviving" (burası sörvayviy adası beyler!! :D )

ya bi de geçende şunu fark ettim: bazen -nadiren- işlerim rast gidiyor, onda da sevinemiyorum artık (aq :( ) neyse, öyle işte. yani öyle şakır şakır başımızdan aşağı mutluluk yağmuru yağmıyor, herkes bir şekilde eğleniyor ama. ha eğlence olayın farklı, onu mutluluk gibi algılama, ikisinin arasında cidden fark var yani. gülen, eğlenen birini görürsen mutlu gibi görme. o da huzur gibi bir anlık bir his, bir illüzyon belki de. hani huzur şöyle bir duygudur ya: onu hissettiğin anda biter. "ya şu anda çok huzurluyum be abi!" dediğin anda, biter ya, hah işte mutluluk da öyle. o yüzden eğlenmene bak, mutlu olmana değil.

bir de sana şunu sorayım: niye mutlu olmak istiyorsun? bence mutluluk eğlenceli bir şey değil, gayet sıkıcı. napacaksın, alplerden gelen inekler gibi gezecek misin? hayatlarımızda hiç sorun olmasın mı? feci canın sıkılır ben sana diyeyim. öyle çok uç, çok travmatik bir olay yaşamadığın sürece, gece rahat uyumana engel olacak bir sorun yok aslında, ciddiyim. tabi ki travmatik bir sorunumuz olmasın ama, ufak tefek şeylerse uyumanı engelleyen takma, hatta üstüne git, onu ezercesine çöz, bir sonraki soruna geç, hatta sonraki sorunu bekle! böyle badass, göbek adım tehlike, "I-AM-THE-DANGER!", baş belası, troublemaker bir insan ol. çok daha eğleneceksin, emin ol! -gerçi bana göre belki ufaktır sorunların da da sana göre değildir, sorunun ne olduğunu bilemediğim için yorum yapamıyorum, artı zaten yorum yapsam da herkes kendi acısını kendisi çektiği için, sana öneride bulunmak dışında bir yardımda bulunamam, o yüzden böyle odun odun konuşuyorum, canını sıktıysam kusura bakma-

Mutluluk başarmanın verdiği his değil. Sorumluluklarını yerine getirmiş olmanın verdiği haz.

mutlu olmak
mutlu etmektir
hem beni
hem de seni...

Mutlu olmaya çalışma, mutlu etmeye çalış.
Verdiğin zaman alırsın..

Bence o icten gelen bi sey ya. Benim de hayatim bok gibi ama mutluyum tabi arada moralimiz bozuluyo yuzumuz dusuyo ama ben gokyuzune bakinca bile icime bi sevgi doluyo. Sevmek bence mutlulugun formulu. Her hangi bir seyi sevmeyi ogrendigin zaman mutlu olabilirsin.

umut ederek.

herkes mutlu değil ki, nereden çıkardın?
mutlu olmak istiyorsan beklentisiz olacaksın. beklentin yoksa hayal kırıklığı yaşamazsın.

mutlu muyum huzurlu muyum bilmiyorum. ama ikisinden biri yerinde diğeri değil.. epeyce sorunlarım var. isyanlarda değilim. hayallerini hedefleri sayıca çoğalt.. küçük küçük hayallerinde olsun mutlaka..

bi sokak köpeği seç yakınlarında.. besle.. hep aynı köpeği besle. aynı köpeği sev sürekli. seni her gördüğünde sevinmeye başladığında, mutlu olduğunda bir sürü insan içinden "özel" olduğunun farkına varacaksın. bağ kurabildiğinde köpek seni diğer köpeklerden kıskanacak belki.. kendi beslediğin üzülmesin diye başka köpekleri yanında pek sevmemeye başlayacaksın belkide.

bi çiçek yetiştir mesela.. çiçek olmazsa pamukta fasülye yetiştir. külotlu çorap içine talaş doldur buğday at.. çim adamın olsun.. her yer çimen. en güzeli seninkiler olacak..

bu gece eve erken gitme.. yorgunsun. hava soğuk.. kafan davul gibi oldu derslerden. olsun. git bankın birine otur. sabret.. ertesi gün yine yap..

bilmiyorum senden daha mutluyum ya da daha huzurluyum.. dertlerim yok mu?
-bi kaç ay önce 68 kiloya çıkmıştım.. şimdi 58 kiloya düştüm.. 1,5 ayda 10 kilo.. erkek için sınır değerdir..
-aylardır işsizdim.. iş buldum. öğlen yemeğini idi kısa vadede hayalim.. bulduğum iş yeri öğlen yemeğini karşılamıyor.. parasını vermiyor.
-bilgisayarımı ve telefonumu sattım.. icra var üzerimde.
-günde 1 ögün yemek yiyebilmenin derdindeyim.
-bir sürü yapmak istediğim şey var.. ben de senin gibi kariyer, para, eğlence, huzur vb. istiyorum..
-sağlığımda boktan.. zayıflamaktan 3.kez pnömotaraks geçirmek üzereyim.

cari bi hesabın var kredi kartında. harcadıkları çıkan, yatırdıkların giren oluyor. ekstrede o dönem içindeki giren çıkanları görüp farkını yatırırsın.

taksitler ay ay yansır. fazla yatırırsan o dönem fazla görünür gelecek dönem taksitler ya da normal harcamalar yansıyınca fark olursa ödersin kalanı

silinir. artı bakiye görünür hesap kesim tarihine kadar. ekstren kesildiğinde o tutarı düşerler..

ama bankaya sıfır maliyetle vadesiz kaynak yaratmış oluyorsun. boşver yapma:)

yatırmayınca da parayı harcıyorum bu sefer yok yere faiz ödüyorum :)

en iysi sıfır maliyetle vadesiz kaynak yaratayım bankaya daha iyi :D

saolun tivitciler.

hkt gelmeden yapılan ödemeden sonra olur da yine bir işlem olur vb sebeplerle ekstre borcu çıkarsa onun da en azından asgarisini ödemek zorunda kalırsınız. ek bilgi olarak bunu da göz önünde bulundurunuz.

Başliktaki soru isaretini gormeyip seni dinledim , babamla kara listeye alinisimi kutluyoruz .

brüt konuşulur genelde. bir de yıllık mevzusu var ama onu miktardan anlarlar zaten, karışıklık olmaz.

haftalık bile konuşabilirler. sen aklındaki rakamın varyasyonlarını iyice ezberle. onların yaklaşımına göre misal
aylık 5 dedi sana.. ok yıllık 15 maaş toplam 75 bence de uygun dersin.

15 değil 12 maaş var derse, o zaman aylık 6 yapalım, pazarlık sünnettir diye bağlarsın.

avrupada ve amerikada genelde yillik brut olarak konusurlar. ssk'yi asgariden gosterme gibi seyler falan zaten akillarina bile gelmez. bosuna o muhabbetlere girip kendini rezil etme.

Bilgi olarak kalsın başkası faydalanır.

İngilizlerin sistemi bizimkine çok benziyor belki biz onlardan çarpmışızdır hatta tarihçesini bilemiyorum. O yüzden tr deki sisteme aşinalar direkt. Ve Net üzerinden aylık olarak konuştuk :).

blistex medplus ya da aktardan alacağınız kakao yağı.

iki ğç gece yatmadan önce sürün, normal haline döner mutlaka.

blistex medplus +1

teşekkürler arkadaşlar. dediklerinizi deneyeceğim mutlaka.

dax sulphur. 10-12 lira genelde ama ben 4.5 liraya bulmuştum bir yerde.

blistex medplus +2

antibiyotikli kremler iyi geliyor. doktor bana göz pomadı vermişti. thiocilline mi ne, öyle bir şey, minik tüpte, o çok iyi geliyordu.

hanımlar beyler inanın para önemli değil yani 30 tl de olsa vereceğim yeterki çözülsün bu iş. ömrümü yedi.

blistex +1000

Şans eseri görüp öylesine almıştım da, sürdükten 2 dakika sonra şok oldum. Öyle işe yarıyor yani.

günde 3 kez hametan kullan. eğer kenarlarda da çıkıyorsa travazol sür 1-2 kez. sadece kenarlara tabi travazol.

vardım eczaneye aldım blistex'i. işe yaramazsa sırayla diğer arkadaşların önerilerini deneyeceğim. tekrar teşekkürler hepinize.

dirilişi herhalde, dirilişi, alien olan.

Doğanın dirilişi.

peki doğanın diriltmesini nasıl ingilizceye çeviririm ? yani bir bildiğimiz doğanın insanı diriltmesi, bundan bahsediyorum.

resurrect kullanırsam bu anlamı katar mıyım ? arasındaki fark ne acaba resurrect ile resurrection kelimelerinin ?

resurrection olmaz, o kesinlikle edilgen. yani ism-i mef'ul dediğimiz olay. bi nevi resurrected. çok ustası değilim bu rampaların ama, kimse cevap vermemiş diye bildiklerimi aktarayım dedim, inşallah işinize yarar:

nature resurrected me (doğa beni diriltti)
nature is resurrecting (o diriltendir/diriltiyor)
i am resurrected (ben diriltildim)

bu bilgilerin yardımı olur belki. sanki resurrecting of nature olur gibi duruyor ama bir bilene danışmanızda fayda var.

i love you, seni seviyorum. i ben, love seni, you seviyorum gibi.

dediğiniz doğru. fiilimsi kullanmaktan başka birşey yapamayız çünkü.

www.verbix.com

Sözleşme içeriğine göre belirlenir. İşi bırakman halinde işletme seni tazminat ödemeye mahkum edebilir. Aynısı işletme için de geçerli. Tabi her halde işi bırakırsan tazminat ödeyeceksin diye bir şey de yok. Sözleşmeyi iyice okuyun.

İş kanununda böyle bir madde yok mu peki? Sözleşmede fesih maddesi yok çünkü. Yapan da bakanlık.

haklı nedenle derhal fesih hakkı saklıdır hem çalışanın hem de iş verenin. bu durumda tazminat kesinlikle ödenmez. bunun dışında karşılıklı olmak kaydıyla sözleşmeye eklenen cezai şartlar da geçerlidir. bir de eğer bir eğitim vs. verecekse işveren bu bedeli de talep etme hakkına sahip olacaktır.

böyle bir maddesi yoksa sözleşmeninizn, ihbar süreleri olarak aratın web'de, yardımcı olacaktır ulaşacağınız kaynaklar.

yadırgamam, ne yapsın ayakları 42 numaraysa?
zaten artık kadınların ayak numaraları çok büyüdü.

senin neden gözünün üstünde kaşın var diye seni yargılıyor muyuz?

ben giyiyorum 42 numara.

Sporcu ya da sporcuydu herhalde diye düşünürüm.

36 numara ( 37 oldugu da vaki) ayaklari olan ben icin kabul edersiniz ki tuhaf bir durum.
Boyum 150cm degil.

Ama tagbi allah oyle yaratmis ne yapsin yani 2 3 numara kestirip kucultsun mu 42 numara ayakkabi giyen kiz, diyerek bu konuya odaklanmiyorum.
Yadirgamam.

Ben de 42 giyiyorum! Hic merak etme yakinda buralar hep 42 olacak gorursun kader arkadasim..

Yadırganacak bi durum yok ama arkadaşımla alışverişe çıkınca sorun oluyordu sürekli, beğendiği ayakkabının 42 numarası olmadığı için. Akşama kadar gez babam geeez.

biri bir şey mi dedi?
ayak numarası kişinin elinde değil ki. ama terlik giymek lazım derler hep. terlik giymezsen ayakların büyür derlerdi bana. hiç terlik giyme huyum yoktur. çocukken de şimdi de. şap şap basarım yerlere. ama ayağım 37. demek ki gerçekliği yok :)

yadırgamam, eğer yaşı yaşımaysa da boyu boyuma diye düşünürüm hatta. söz meclisten dışarı tabii, haşa huzurdan.

bir insanı göz rengi için ne kadar yadırgayabilirseniz, ayak numarası için de ancak o kadar yargılayabilirsiniz.

ahahaha

eksisozluk.com

Sporcu değilse garip :) ama onu da öyle sevmek lazım..

Erkek olarak 40 giydiğimi düşünürsek biraz garip. Açık ayakkabıda özellikle çok estetik görünmez gibi geliyor. Ancak yeni nesil böyle yapacak birşey yok.

42 giyen kız kadar 40 giyen erkeğin de durumu zor diye düşünüyorum. ve kadın ayakkabısı sanayisine küsüm birkaç firma dışında.

degistiremedigin bir durum olduugu icin onyargiyla yaklasmam. sen de kafana takma.

Herhangi bir yerini bir çirkin bulduğum bir kız için ne düşünüyorsam onu.

Oha kocaman! derim.

Hepsi bu kadar.

hiç garipsememde yadırgamamda ne olackki,
ayakları 42 numara olması kötü bir şey değil.

Uzun boylu olduğunu düşünürüm ne düşüncem. 1.50 boya o ayak olmaz heralde.

ne haddimize insanın ayak numarasını yargılamak. asla.

41iyle mutlu mesut olmuştum. iyi biriydi oldukça. 42de pek belirgin fark olmaz sanıyorum.

yargilamam. buyuk ayaklar daha guzel oluyor benim gordugum kadariyla. boy uzunsa 42 hic abartilacak bi rakam degil.

yadırgarım. çok net.

Minik ayakli kizlardan tiksiniyorum, hanim hanimcik, yivis civis siradan ve can sikici tipler oluyorlar genelde.
42 gayet iyidir.

Cok uzun boylu, sporcu vs degilse yadirgarim. Bir de acik ayakkabinin yakismayacagini dusunurum.

92 veya daha sonraki yıllarda doğmuş diye düşünürüm.

yadırgamam, yadırgayanla arama mesafe koyarım

ablam 42 giyiyor, acık daha sıksak 42 olur..

ben aslında boyu uzun derdim ama ben 168 hatunum 158 arkadaşımın ayakları 40 benim 37.. boyla da ilgili değil..

ya nolcek, 1.83 boyunda 42 numara ayaklı arkadaşım vardı, ben de 1.53'e 34.5-35'im -biri yarım numara küçük- iki kız öyle mal mal alışverişe falan bilem çıkardık, hiç de sorun değil yani. tek kötü yanı şu: ayakkabı alırken ikimiz de fenalık geçiriyorduk, ikimiz de bulamıyorduk çünkü :D zaten ayağının tipi çirkin ya da güzel olduktan sonra boyu önemli değil ki? hem onu bunu bırak, önemli olan işlevi (bkz: boyu değil işlevi önemli) sen üzerinde durabiliyor musun? çok şükür ayağın var mı? geri kalanını sktr et bence.

yok yav ayak numarasını yadırgamam, niye yadırgayayım. ama hoşuna gitmeyen cevapları tiklemeyen bir insanı yadırgarım, komik gözüküyor çünkü.

oehhh diye tepki veririm en basta. boyu da ona gore uzunsa normal heralde +1.80 fln olsa gerek.

beni s***r diye düşünürüm. yadırgamam.

böyle şeylere tepki verenleri anlamıyorum şahsen. "ovvv o kadar büyük ayaklı kız mı olur?" ne yani? genetik bir şey ve elinden bir şey gelmiyor :D ayak lan büyük olsa nolur küçük olsa nolur :D

benim de 42 değil belki ama 39-40 numara. 5. sınıftan beri değişmedi. o zamanlar deliriyordum resmen. arkadaşlarım 33-34 maksimum 36 giyerken ben 40 numara giyiyordum. allahım ben nasıl bir şeyim diye kendi kendimi küçümsüyordum resmen. aynı şeyi kilo konusunda da yaptım. 5. sınıfta herkes 35 kilo ben neden 52'yim diyordum. he bunu sesli de söylüyordum. arkadaş biri de çıkıp demedi ki kızım senin boyun da 170'i geçti daha bu yaşta diye (öğretmenim dahil). saçma sapan bir güvensizlik oluşturdular bende el birliği ile.

Hastasiyim.. i love buyuk ayakli kadinlar..

@mirandaiam habire büyük ayaklı kızlar başlığına yazıyosun hayırdır ayak başlığı arayıp hepsine cevap mı yazıyosun? :)

Word otomatik yapıyor, elle yapılacak iş değil o.
Başvurular bölümünde İçindekiler başlığı var.

Hahah tabii ki otomatik yapılıyor, elle falan hazırlanır mı abi. Word'de içindekiler listesi özelliği var.

fakat bu içindekiler listesi hazırlamanın evveliyatı var. önce web'den konuyla ilgili bir eğitim bulun, sonra yapın. biraz karışık ama zor değildir.

konu başlıklarını rastgele fontlarla yazmayın o şey kısmında dizayn galiba tam emin değilim BAŞLIK 1 BÜYÜK BAŞLIK KİTAP STİLİ gibi seçenekler var başlıkları onlardan seçerek yazın ardından da içindekileri eklerken rahat bulur. yok size başlıkları elle yazarsanız içindekilere otomatik olarak eklemez.

haklısın.
bende merak ediyorum bu sorunun cevabını.

abi o zaman sana bana oy kullandırtmazlar ki :) diego dur şimdi eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme. Yarın bunu uygulayıp ülkedeki bütün muhaliflere akli dengesi oy kullanmaya elverişli değil raporu vermeye kalkarlar.

godsparticle; işgüzarlık yapmamalıyım :))

para ve mülkiyetin korunması, kapitalist düzende her şeyden önce gelir. bunu da beylik bir laf olarak söylemiyorum. gerçekler bunlar. ysk ile bddk'yı karşılaştırınız.

Mulkiyet hakki dokunulmaz bir hak degildir, sinirlandirilmis bir hak olarak kabul edilir.

Genel oy hakki sinirlandirilamaz bir haktir. Bir iki istisna haricinde bu hakka dokunulamaz. Bu istisna sayisi ne kadar artarsa siatem o kadar bozulmus demektir.

# teoridir.

bu arada teoriden ve idealden değil kapitalizmin pratiğinden bahsediyorum. kapitalist sistemlerde, mülkiyetin korunması her şeyden önce gelir. ısrar ediyorum. :)

Ne igrenc insanlar var mk ya

Yapacak bisey yok bulusana kadar ayrilmadan devam edecek bu arada kizin ailesi ile irtibata gecip plan yapacak

intihar etmez.. net..

intiharı dile getiren insanların intihar etme olasılıkları hiç bahsetmeyenden daha yüksektir, can tatlıdır yapamaz edemez diye peşin hükümlü olmamakda fayda var özellikle hayatın son bulması söz konusu ise.

Bu kararı kızın kendisi vermesi daha iyi olabilir

"benden ayrılırsan intihar ederim" diyen biri vardı. ayrıldım, üzerinden 7 sene geçti, hala yaşıyor.

Psikoloğa gitsinler!

hemen ayrılsın.

ayrılsın o ne lan öyle. yettiniz amk kezbanları.

bence yalnızlık dert falan değil.önemli olan depresyon halinde olmayacaksın.yoksa yalnızlık gibisi var mı!?

4 yıldır yalnızım.hiç bir şikayetim olmadı.istediğim saatte kalktım, istediğim yere gittim, istediğimle görüştüm. gerektiğinde telefonuma bile bakmadım. ama şimdi sevgilim olsa her şeyi raporlayacaksın.kendi başına bir şey yapmak istesen bir ton laf işiteceksin.

dediğim gibi eğer depresyon yalnızlığı yoksa ve asosyol değilsen yalnız olmak çift olmaktan daha iyi gibi.

bazen.

sana bağlı. sana göre derttir, bir başkası için zevktir. yalnızlığını ne kadar verimli geçirdiğinle de alakalı. bir şey öğrenirken ve kendini geliştirirken yalnızlığının kıymetini anlıyorsun, onun dışında tabii ki yalnızlığı düşünmekten başka bir şey yapamazsan sonucunda kafayı üşütürsün. özetle konu yine insanın kendisinde bitiyor.

çok zevkli bence.

etraftaki insanlar posersa, ne bileyim zırt pırt sevgililerinden bahsedip övünmeye kalkıyorsa insan kötü hissedebilir kendini. yoksa yalnızlık gibisi var mı yahu...

bence derttir. bakma burada yalnızlık güçtür lafı edenlere. yalnızlık, heleki gençlik cagında, herkes birliktelikler kurup hayatı yasarken, bir köşede çürümektir. başka hiç bir şey değil.

dert etmeyen insanlar var gerçekten fakat genel olarak insanların bir flirt'e ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. insan seksüel ihtiyaçlarını kendi kendine de giderebilir bir nebze ama hoşlandığı biriyle flirt ederek (haftada birkaç saat de olsa) vakit geçirmeyi temel bir ihtiyaç gibi değerlendiriyorum.

twitter kişi bilgilerini paylaşmıyor bildiğim kadarıyla.

Twitter paylaşmıyor bu bilgiyi.

Twitter öyle çok sallamıyor ulus isteklerini. Sallasa zaten çoktan twitter 'başbaganımızın istediği' helal ortamlardan birine dönüşürdü.

yazdıklarından hala anlamamaları anormal geliyor bana da.
belki de biliyolar kim olduuunu

allah mı bu adam?
onu bulamıyor mu, bunu öldüremiyor mu, şunu susturamıyor mu?

twitter kişi bilgilerini paylaşmıyorsa bir sürü insan neden twitleri yüzünden gözaltına alındı? isimleri sayesinde gidip evlerinden mi aldırdı volkan, nasıl oldu ki?

şimdiki maymunlar niye insan olmuyor ayarında bir soru olmuş olabilir ama teknik bilgim sıfır, mazur görün.

@pescador: Kişilerin paylaşımları kimliklerini açık ediyor, hatta direk gerçek isimleriyle yazan çoğu ortada..

bulamayabilir. mesela ben fuatavni olsaydım, beni bulamazdı.

Müslüman ve hristiyanlarda diaspora kafası, azınlık psikolojisi olmadığı için olabilir.
bi de hani adamların dini zaten misyonlerlik filan içermiyor, doğarken yahudisin veya değilsin. sonradan dini yaşamamayı tercih etmek de ayrı ama zaten büyürken de kimseye dini anlatma övmek vs. şeklinde büyütülmüyorsun.
e bi de malum, azınlıklar ama maşallah her yerdeler...

bence aksine hıristiyanlar daha bi rahat. yahudilerin "yobaz"ları çok yobaz. ama büyük bir kısmı da ateist zaten. onlardır rahat olanları. (ateist yahudi diye bir şey var. nedir nedendir bilmiyorum!)
ayrıca katolikler de pek rahat sayılmaz. muhtemelen mezhep farkı nednei ile bazı hırst. daha rahat görünüyor.

robin williams broadway live'da bir sahne var. müslimanlara "çakıyor" çakıyor. sonra hıristiyanlardan bahsediyor bişi için. çakarak yine. seyrici "ahh ooo" falan diyor. robin de bu duruma sinirllenip "ya ya müslümana çakarken iyidi hıristiyana çakarken aaa ooo mu diyorsunuz ne iki yüzlüsnüz falan diyor.(çok özetledim) yani aslında bizdeki gibi onların da yobaz olmasa da laf edilmesine izin vermeyeni var. izin vereni de.

hristiyanlar da yapıyor da müslümanlar pek yapamıyor. çünkü hepimiz ona aşıq.

@ben smyrna hristiyanlarin yobazi da cok yobaz bence. bizimkilerin fantastik beyanatlari amerika daki cumhuriyetcilerin fantastik beyanatlari yaninda devede cuce kaliyor.

mudo 15 20
koton 20 falandi sanirim.
old navy 10

15 20 mudo genelde

Kısa kolluya 15'ten fazla vermem.

ortalama 20
loft 20 mesala

20-30

maksimum 25

69-150, çok beğendiysem 200'e kadar yolu var.

10-150 arası. 10 liranın altındaki tişörtü giymem, 5 liralık tişört mü olur amk neyden yapmışlardır kim bilir.

markaya bakmam.

lisanslı ve güzel bir ürünse 100 150 tl ye kadar verebilirim.

0-60 arası. allı pullu enteresan bişeyse belki daha da çıkarım. ama genelde çıkmam ve markaya da bakmam. Kaft'ın güzel tişörtleri var.

5-75 tl civari. Yazın pazarda guzel buldugumu alirim, onun haricinde seven hill, u.s polo assn, koton, colins.

en az 25 en fazla 50..mavi,levis vs.

90-320 arası

internetten değişik tasarım sitelerinden alıyorum önceden 35 tl'ye gelirdi. döviz yükselince bana ulaşması 45'e kadar çıktı.

www.qwertee.com

normal mağazalardan da 25-40 arası.

h&m 10-20

h2o, north face, champ, mudo, genelde tercihim. 1 ile 25 lira arasi veriyorum genel olarak.

dalgasina degil ihracat fazlasi cok iyi ürünler bulabiliyorsunuz. tamamen pamuklu, ic etiketi yanlis ya da eksik diye tisörtten bir sey kaybetmiyor insan.

hos, cok da umrumda degil nasilsa.

us polo 50-80 arası
zara 20-50 arası
nike 40-80 arası
hm 30-50 arası

Tişörtlerimi hunharca ve sık kullandığım için çabuk deforma oluyorlar o yüzden çok para vermemeye çalışırım.

Arada bir Pull & Bear güzel tişörtler çıkartıyor 20 - 50 lira arasına alıyorum. (Meslea eskilerden Haynes ile ortak Owner's Manual serisi vardır, hey gidi)
Threadless'taki bazı tasarımlar süper oluyor, indirim kovalıyorum ve posta ücreti falan derken tanesi ortalama 30 TL'ye geliyor.
Polo çok sevmiyorum ama bir iki tane var, Polo'nun dandiği hemen kendini salıp giyilemez hale geldiği için bunda 100'e kadar çıkabiliyorum.
Tasarımı hoşuma giderse herhangi bir yerden alabilirim. Mesela geçen Kaft'tan aldım, indirimli falan tanesi 25'e geldi.

bostancıda ; tren köprüsünün orada adana öz asmaaltı kebap ve kasaplar çarşısında deniz restaurant.

kadıköyde ; (moda aslında) moda iskelesinin orada koço.

mesela benusen güzel diye duydum ama pazartesiye kadar doluymuş mesela, yoksa oraya yer ayırtacaktım.

böyle tavanından balıkçı ağları sarkan, köşede derbeder abinin oturup ispirto içtiği bir yer aramıyorsan yani derdin "meyhane ortamı" değil de yemeği güzel içki içilecek ortalama bir mekan ise
hemen bostancı ışıklarda evim diye bir mekan var, burger king'in yanında marmaris büfe var o köşedeki binanın en üstünde

aslında müzik de yok yani meyhane sayılmaz ya, bilemedim. önceden mastori vardı taverna şekli, hemen ışıklardan sonra oraya git derdim ama o da kapanmış...
dedikodulu var orası olur mu?

Bostancı'da Hatay, Selimiye'de Birtat, Moda'da Cibalikapı

agapia meyhanesi kadıköy

bostancı hatay, kadıköy kadı nimet.

büyük al seneye de giyersin

43.5 tabii ki.

kalıplar marka ve modele göre çok değişkendir. onu denemeden bilemezsiniz. ne çıkarsa bahtınıza. değiştirme imkanınız yoksa web'den almayın.

Ayakkabı web'den alınmaz bence de. Mutlaka mağazada aynı modeli, yoksa aynı markanın benzer kalıplı bir ayakkabısını dene.

buyugun caresi var ama kucugun yok. eger arkadaslarin dedigi gibi magazaya gidip deneyerek alma imkaniniz yoksa, buyuk alin, icine tabanlik, kece vs koyarak veya kalin corap giyerek biraz kucultebilirsiniz.

mali müşavir değilim ama bi nevi ön muhasebe yapıyor sayılırım ve sorun olmayacağını düşünüyorum. vergi no da doğruysa mesele yoktur gibime geliyor.

Vergi Numarası doğru ise sorun yok.

vergi no doğruysa işleyebilirsin. ama arayıp bilgilerini düzelttir ki bi daha ki alımlarında faturalar doğru kesilsin.

Fatura yazarken bile bir harfi yanlış yazmışsınız. biraz daha dikkat.

Taşıdığı özelliklere inanıyorum. Şu gün böyle olacak, bu saatte şunlar yaşanacak kısmına inanmıyorum. İkizler kadının neredeyse tüm özelliklerini taşıyorum ben de. Ancak iki yüzlü değiliz biz. :( Yööö. :(

ben inanıyorum.
bu sitedekiler inanmazlar ama.
nasıl oldugunu bilmiyorum, elbet bir gün açıklanır.

edit: tabi ki dessy'nin dediği gibi. kişilik özelliklerine etki ettiğine kesinlikle inanıyorum. ama günün şöyle geçecek, şu zaman şu olacak laflarına inanmıyorum.

edit2: zaten yengeç burcu olup da burçlara inanmayan birisi olamaz.

Ben de inaniyorum. Hali hazirda bi aslan burcunun tum ozelliklerini kanimin son damlasina kadar tasiyorum.

nasil oldugunu bilmiyorum. Astrolojinin gucu adina.

zerre inanmam. insanların bu kadar kolay kandırılabilmesi çok ilginç.

her burca aşağı yukarı aynı şeyi yazıyorlar çünkü. birine çok duygusaldır diyor, birine gizledikleri bir duygusallıkları vardır diyor, başka birine genelde değildir ama duygusal oldu mu of ne biçim diyor. burç özelliklerinde hiç kesinlik bildiren cümle görmedim şimdiye kadar, okudum da yani. bi şekilde kendini kandırıyorsun bence. inanılırlığı bu yüzden daha fazla. çin burcunu aç bak, kızılderili burcunu falan onlara da inanılır.

Burç fallarına değil (şu gün mutlu olacaksınız, bugün ağlayacaksınız, birisi arkanızdan konuşuyor), doğum haritasına inanıyorum.

tüm burç özelliklerini bilmem fal da okumam ama ailem keskin bir şekilde akrep ve boğa (akrebim ben de) üstelik koskoca bir sülalem varken bariz bi şekilde bu burçlar fazla ve de o sayılan tipik özelliklere sahipler. insan ister istemez inanıyor :)
misal bi terazi desen, yengeç desen hiç birşeyini bilmem. sadece etrafımda gözlemleyip tasdik ettiğim kadarıyla inanıyorum.

dessy +1

burçlarla ilgili hiçbir şeye inanmıyorum.

burç + yükselen burç + ay burcu kombinasyonuna daha çok inanıyorum. doğum haritası denen şey hakikaten enteresan.

dessy+1

burçların yani astronominin "inanç" ile bir ilgisi yok.

astronomi bir bilim değil.

ancak astronomi kitabı, peygamberi olan inanılması, iman edilmesi gereken bir şey de değil.

garip ve gizemli bir şey de değil. astroloji ile ilgili çalışmaları, yazılanları siz de biraz araştırırsanız aynı sebep ve sonuçlara kendiniz de varabilirsiniz.

astroloji ile ilgili çalışmaları ara ara takip ediyorum, bir kaç kez doğum haritamla ilgili bir astrolog ile görüştüm. yer yer uygun tavsiyeleri oldu.

astrolojiye bir fal, gelecek tahmini olarak değil de kişiliğimizdeki olumlu, olumsuz yanları görebileceğimiz, eksiklerimizi gösteren bir çalışma alanı olarak bakarsak çok daha sağlıklı olur.

ayrıca astroloji gazete falından ibaret değildir.

Bunlar fani hadiseler, okuyup gülümseyin kaderinize...:)

zerre kadar inanmıyorum.

Insanin dogum tarihi saatiyle kisiligi arasinda bir bag olduguna dair TEK bir bilimsel veri dahi yoktur. Tamamen safsatadan ibarettir.

Sorunun haliyle "hayaletlere inaniyor musunuz?" dan farki yoktur. Gerci onlara da inanlar var ya neyse...

"peki burcumun ozellikleri bana nasil tam uyuyor yea" diyenler icin (bkz: barnum etkisi)

Onunuze 12 burcun kisilik haritalari, hangi burca ait oldugu soylenmeden verilse, aralarindan kendi burcunuzu bulamaz sasirirsiniz (ozellikle burc - kisilik ozellikleri ile ilgili yazilari henuz okumadiysaniz). barnum etkisi de boyle calisir.

@mea: demissin ki "burçların yani astronominin "inanç" ile bir ilgisi yok. "

ASTRONOMInin burclar ile bir ilgisi yok. Astronomi bir bilim dalidir, goklerdeki cisimleri inceler. Burclar dedigin sey ASTROLOJIdir. Hic bri bilimsel, gozleme dayali gercekligi ve tutarliligi yoktur. Eski caglardan kalma bir safsatadir.

Tam "zerre kadar inanmıyorum" diyecektim ki basond'un aynı şeyi yazdığını fark ettim. basond+1 olsun. Bir de ayrıntılar için robokot +1

mea "Astronomi bir bilim değildir" demişsin. Astronomi babalar gibi bilimdir. Astoloji tartışmaya açık ama astronominin bilim olması tartışmaya açık değil.

Östrojenin yan etkileri.

yoo, bak bize ikiyüzlü diyolaaa :(

inanmam. hangi ay hangi burç oluyor onu bile bilmiyorum.

KOnuyla ile ilgili bir de bunu paylaşmak istedim
www.milliyet.com.tr

inanmıyorum, inanan insanları da samimiyetsiz vıcır vıcır plaza canlıları olarak görüyorum.

bence dedikodudan başka konuşacak konu bulamadıkları için burç muhabbeti yapıyorlar.

ikizler burcuyum, özelliklerini taşıyorum. ikizler burcu inandırıyor. kararsızlık, değişkenlik mesela. dışarı çıksam mı, çıkmasam mı diye düşündüm. 500 kere karar değiştirdikten sonra çıkmaya karar verdim, ayakkabılarımı giydim, apartmandan çıkarken vazgeçtim, geri döndüm pijamalarımı giydim oturdum :)

çok inanmak istemiyorum ama bir doğum haritası gerçeği var.

"koy gö*üne gitsin" sendromu

tükenmişlik sendromuna hoş geldiniz.

iş yerinde boş vermişlik ise akıllanma sendromu olabilir.

bayan kişisi cevaplıyor: kanvas pantolonla kot kemerleri daha giderli

erkek olarak;
ince kemerleri sadece kumaş pantolonlarda kullanırım. kanvas/chino çok az kullansam da jean/kot kemeri her zaman daha iyi.

kanvasla kot kemeri.

kanvas'a ince kemer hiç ama hiç gitmiyor gözlemlerime göre.

evet olur

ekleme, kaçırırsın kuşu.

Amacın hedefin varsa ekle. Tanışmak sevişmek falan gibi. Yoksa gerek yok.

--kezban mode on---

önce o eklesin

--kezban mode off--

biraz muhabbetiniz/samimiyetiniz var ise eklemeniz sorun yaratmayacaktır. Tabi kişiden kişiye değişebilir tepki...

ekle

ekle.

ekle

Yakın zamanda karşılaşma ihtimaliniz varsa ekleme... fakat bi daha zor görürüm diyorsan ekle.

bak biz hiç karşılamadık gerçek hayatta ama beni eklesen misal hiç gocunmam :)

adın aliyse ekleme kızsan ekle gitsin.

Ekle ya sorduğun hata

mesaj at. konuşma olursa eklersin. ücretli mesaj at. zate 60 kuruş.

Sen de bu soruyu soruyorsan. Ekle gitsin artık.

EKLEDİM. :D

1) kabul etti mi arkadaşlık isteğini?
2) beni eklemedin ama :P

neden ya neden :(

Haaaaayıııııııııırrrrrrrr neden ekledin. İki saatcik duyuruya girmiyorum yine nasıl yanlış kararlar alınıyor :(

Bence kabul edecek de, çok garip olacak. Neyse, olan olmuş artık hayırlısı.

Iyi etmişsin kız! Helal sana.
Cesaret edemiyorum ben ta ne zamandir, tebrik ederim. Gelismeleri paylas litfen.

bi de sevgilisi var çıkıyormuş :D

cevap: acayip :P

şaşırdı önce ama gayet medeni bir sohbet gerçekleştirdik. adam da çok kibar davrandı, uzun uzun kendimizi tanıttık, muhabbet ettik. 1-2 saatlik bir konuşma gerçekleşti. bundan sonra bu ikileme düşeceklere tavsiyem, ekleyin gitsin.

o ekledi, kazandı. siz de ekleyin.

kızlar eqlesin.

kekle.

tatava yapma ekle geç

bence dinin her alanda birey üzerinde oluşturduğu baskıya başkaldıran insan olarak tanımlanır. ti'ye almak bu baskıyı hafifletmek için başvurabileceğimiz en basit yöntem.

ifade özgürlüğü olarak tanımlanabilir.

ergen.

ateizm icin dusunsel bazli bir davranis gerekmez. cok genel bir kavram ateizm.

bu tarz arkadaslar da ergenliklerinde dine baskaldirabilme cesareti gostermis ergenlerdir.

kimi anasina babasina baskaldirir, kimi duzene, kimi dine. ergenlik bu.

onemli olan bu baskaldiri sonrasi fabrika ayarlarina geri donmemesi icin gosterebilecegimiz cabadir.

kaldi ki kotu esprilere artik cok fazla maruz kaliyoruz. internetin yayginlasmasi ile kendimizi bu dusuk seviyelerden koruyabildigimiz kalelerimiz git gide ele geciriliyor. biz de boyle bizim icin hangi deger ilerideyse ona laf edenlere karsi bir asagilayici tanim gayreti icine giriyoruz.

ben de mesela bilim ile ilgili espri yapanlari bunarla ayni kefeye koyuyorum. ustelik ben bunu yaparken kafa yorup bir sonuca ulasmis insanlari da ayirmiyorum. onlarin sarap canagina...

bende mal olarak tanımlıyorum.

haddini bilmez denilebilir..

big fish the bir sahne vardı, baba yemek masasında afrika daki papağanları anlatır ve sonunda "onlar her şeyden konuşurlar ama dinden konuşmazlar çünkü dinle ilgili konuşunca kimi kıracağını bilemezsin" minvalinde bir şey söyler..

olay bu, saygısızlık resmen, inanmıyorum dersin, şunlar şunlar var bence yok o yüzden inanmıyorum dersin ama ileriye gidersen o "düşünce özgürlüğü " olmaz, çoğunlukla hakaret, aşağılama olur..

hadi selamlar özgür düşünenler..

ben de mal diye tanımlıyorum.

bi "mal" da benden gelsin.

inanmayan insanlara cehenemde yanacaksın diyen bir dinle dalga geçmek çok ta ayıp birşey olmasa gerek

o espriyi yapan ergene ergen denir mal ya da herhangi baska bir sey denmez bence ama bir de soyle bir sey var

www.youtube.com

sikeyim alinganligi yani. bence de ifade ozgurlugu denir.

ben bunu kutsallarla ilgili espriler yapan değil de espri yapamayan olarak adlandırırdım. evet, var öyleleri ama mesele sense of humor eksikliği olsa gerek.

Gerci burada dine yapılan bi eleştiri kastedilmemiş. Dine yapilan ergence esprilerden bahsedilmiş.

Yalnızca benim kutsal gordugum dinin; islamın "cehennemde yanacaksin" deyip dalga gectiginden falan bahsetmek cok alakasiz bence yav ahaha diger dinleri de dahil etmis, soruyu soran. Mesela ben Pastafaryanizm'e inaniyosam da gecerli bu. Gelip karsimda dinimle ilgili kusmuk espriler yapiyosa, normal sartlar altinda saygisizliktir benim icin. Ayip olarak gorulemez bile. Zaten oyle espriler yapan adami = saygisizlik yapiyor derecesinde bile onemsemem. Zeka seviyesi yetmiyo o kategori icin.

Ha su insan so sehil ergen der, su insan so sehil mal der. Ben mal diyorum orasi ayri ahsjahaha.

herkes, benim başıma gelmez diye düşünüyor. bir şeyi bilmekle içselleştirmek ayrı şeyler.
yani aids ne kadar yaygın, etraf cinsel yolla bulaşan hastalık dolu biliyoruz ama yine de riskli ilişkilere giriyoruz, riskin var olduğunu bariz olduğunu biliyoruz ama bize olmazmış gibi geliyor.
alkollü iken araba kullanmanın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyoruz, hepimizin çevresinde bu sebeple ölen en az bir kişi var, ama ben dikkatli şöförüm şahane şöförüm benim başıma gelmez diyoruz.
en basitinden bunca insan sigaranın kendini öldürebileceğini kanser edip süründürebileceğini biliyor, ama kendisinin başına gelebileceğinin tam bir farkındalığına sahip değil.

ciddi ciddi mi soruyorsun bunu?
o zaman afrikada yaşayanlar direkt ölsün

dafuq; kimse ölmesin diye soruyorum.

çocuk yapmak mantık ile yürümüyor ki.
içgüdüsel bir şey ve soyunu sürdürme isteği.
dünyada hayatta kalma arzusundan daha kuvvetli bir şey yok.

Soyları devam etsin diye belkide içgüdüsel :S

soyları devam etmese dünya için kayıp mıdır bu yani? millet soyunu ne zannediyor ve neden abartıyor. genleri sürecekmiş, soyundan Einstein mi çıktı, bilim adamları, sanatçılar mı çıktı? dünyayı kurtarırlar belki diye mi düşünülüyor?

bazen sadece yaparsın :(

hahaha

doğurma isteği içgüdüseldir. yani soyun devam etmesiyle ilgili söylenenler de içgüdüsel gelişen durumlar. mesele kendi soyunu abartmak değil, çocuğunun einstein olmasını istemek falan hiç değil, yalnızca içgüdü. ve annelik, babalık daha çok duygusal anlamda sahiplenilen bir şey. ayrıca dünya ne durumda olursa olsun, benim en temel annelik içgüdüme neden engel olsun? bu dünya 2 tane acı dolu yas dolu dünya savaşı geçirdi, yine de yaşama, doğurma içgüdüsüne engel değil bunlar. dünyada yeni gelen bebeklere de yer var, su var, ihtiyaçlarını karşılayacak her şey var. ama tabii paylaşan yok, kirlilik çok. şimdi suç, benim bir kadın olarak gebelik sürecini yaşamak istemem mi? emzirmek istemem mi?
ayrıca dünya kötü diye çocuk yapmamak, dışarıda araba çarpabilir diye sokağa çıkmamak gibi bir şey. niye çıkmayayım ki sokağa?
yeni doğan bir bebeğin hayatına gerekli olan o 5 kuruşluk değeri annesi verir zaten. yoksa bin yıllardır insan köle olmaktan ileri gidemedi.

çocuk yapmamak gibi bi seçenek olduğunu düşünmüyor bile bazı insanlar. yani hayatın akışı bu şekilde olmalıdır gibi bi yargı var ve sorgulanmıyor bile: oku, iş bul, evlen, çocuk yap. çocuk nasıl bi yere gelecek neler yaşayacak düşünmüyorlar bence. düşündüğü halde sadece "anne olmak istiyorum"- "baba olmak istiyorum" mantığıyla yapanlar da var. ben bunu bencilce buluyorum ama tartışılır.

biz vazgeçtik örneğin.
türkiye'de yaşamaya devam etmek durumda kaldıgımız sürece çocuk yapmayacağız.
içgüdü,soyun devamı vs iyi hoş da ben şu saatten sonra şansla çocuk büyütüp paranoyak olamam.

ya bi de sadece içgüdülerimizle yaşamadığımız bir dünyada içgüdülerin öyle istiyor diye çocuk yapmak mantıklı değil ki. insan içgüdülerine ve doğaya bu kadar ters düşmüşken bu konu bu şekilde değerlendirilmemeli.

insan bugün, öğrenilmiş davranış ile içinden gelen davranışın ne olduğu konusunda karışıktır. ama içgüdü konusunda değil. yani dişiysen pembe giymek içinden mi geliyor yoksa sana öğretilen bir şey mi, bunu bilmiyoruz, ayıramıyoruz.
gelişen dünya elbette ki insanın, hayvan yanına sırt çevirmesi sonucunu getirdi. doğallığını yitirmesine sebep oldu. ama yaşama içgüdüsü devam ediyor, en zor koşullarda bile kalsak, açlıktan ölecek olsak yine de kurtuluş yolunu panik içinde ararız, tek sebebi de yaşama içgüdüsüdür.

çocuk yapmayı isteyebilirsin, mesela hayatta benim kadar anaç bir kadın yoktur. mükemmel bir anne olurum, ama o isteğini bir şekilde dizginlemelisin. yok çocuk kıymeti yok bu ülkede. çocuğunun gittiği kreşte üzerine lavabo düşebilir, oyun oynarken açık bırakılan çukura düşebilir. bir de üstüne çocuğunu suçlu çıkarırlar. çocuğunu pisi pisine kaybedebilirsin. insan hayatının çok önemli olduğu bir ülkede yaşasaydın doğur istiyorsan.

Uygun yaşama koşulları olmasa bile insanın içine bilinci pasif bırakan bir üreme iç güdüsü yerleştirilmiş ( çünkü dünyaya bolca köle lazım ) Eğer insan oğluna bu iç güdü verilmeseydi insanlar bilinçli şekilde ürer ve dünya bu kadar rezil bi halde olmazdı

türkiye'de yaşamaktan ne kadar nefret ettiğimi her yerde yazıyorum. ama "türkiye'de yaşadığını bildiği halde çocuk yapmak" kalıbı da bana çok garip geliyor açıkçası.

çocuğun çok daha medeni bir ülkede 3 yaşında hasta olup da ölebilir. sadece toplumun genel sağlığı nedeniyle, ihtimal türkiye'ye kıyasla daha azdır.

kaynakların azlığı, dünyanın daha fazla insanı taşıyamayacak olması gibi sebeplerden dolayı "biz yetiyoruz, başkasını yapmayalım" derseniz anlarım. ama "ya bi şey olursa?" diye düşünerek çocuk yapmaktan kaçınanların paranoyak olduğunu düşünüyorum. neden çocuk yapılmalı ya da yapılmamalı konusunda sağlıklı bir düşünceden ziyade çok karamsar bir dünya koyuyorlar ortaya.

ben "içgüdülerimizle yaşamıyorum"a katılmıyorum açıkçası, bal gibi de içgüdülerimizle yaşıyoruz. şu şartlar altında evlenmek olsun, çocuk yapmak olsun benim de çok korkacağım şeyler. ama baba olabilecek seviyeye geldiğimi hissettiğimde, şartlar el verecek olursa niye istemeyeyim?

soyun devamını çok basit düşünüyorsun. kimse "ben süperim, 100 sene sonrasını da göreyim" diyerek çocuk yapmıyor. size hiç öyle gelmiyor olabilir ama 3 yaşında, bana benzeyen, sevdiğim kadınla ortak çalışmalarım sonucunda dünyaya getirdiğim apayrı bir can bana acayip sempatik geliyor. evet şu an türkiye'de bunu yapmam, ama "çocuk yapmak tü kaka" da dememek lazım.

her insan bir şeylere ihtiyaç duyar. kimisi gurur ihtiyacını "aslan gibi oğul"la karşılıyor, kimisi başka şeylerden. evladın özellikle de bir kadın için ne ifade ettiğini göstermesi açısından oğullar ve sevgililer şahane bir roman, bu vesileyle önermiş olayım okumadıysan. git morel'e de bakiyim "niye yaptın bu kadar çocuk" diye, saçını başını yolsun senin.

neyse, çok karıştırdım. çocuk yapmak çok acayip ve "güzel ortam" sağlandığı sürece güzel bi şey bence. yapmak isteyenleri anlamak o kadar zor olmamalı. öyle ya da böyle bir şekilde yaşıyoruz. herkes evladına daha iyi bir gelecek sağlamak ister ama allah değiliz biz de yani, "çocuk sevecem" deyip pat diye çocuk yapıyolar, acayip acayip işler.

söylemek istediğim şu; çocuğa, insana değer yok. lavabo örneğimde, sallanan bir lavabo var, yerine sabitlenmemiş. orası kreş, küçük çocukların olduğu bir yer. buna rağmen önemsenmemiş. çocuk bu lavabonun altında kalır ölür dememişler, kısaca bana ne ölüyorsa ölsün denilmiş. ya da çukur kapatılmamış, çocuklar oynarken buraya düşer bişey olur denmemiş, umursanmamış. bir de üstüne adli tıp raporunda çocuk hatalı gösterildi. çocuk öldükten sonra o lavaboyu tamir ettiler, o çukuru kapattılar. bunlardan başka örnekler de var. sorumlular hiç sıkıntı yaşamadılar.

çocuk sahibi olmak elbette güzel bir sey ama sorulan Türkiye'de çocuk sahibi olmak sanıyorum.
Ortalama standartları olan bir ülkeye göre burada çocuk sahibi olmak her anlamda büyük risk diye düşünüyorum.
Devletin sağlayacağı sağlık hizmetinden tutun da sosyal hayat içinde yaşayacağı her türlü olay bir tehdit.
Anne-baba adayı olarak da bunları düşünmek gerekir.
Yoksa allah verir rızkını diyip tüm bunları görmezden gelmek kolay kısmı.
Benim çocuk sahibi olmayı düşünmem için insana değer veren medeni bir ülkede,uygun ekonomik koşullarda yaşıyor olmam ve çocuğumun geleceği ile ilgili endişe duymuyor olmam gerekir.
Bunun paranoyaklık değil,mantıklı bir insan isteği oldugunu düşünüyorum.

dünyanın en güzel yerinde en iyi imkanlarıyla dahi yaşasan o çocuğun hastalıktan, kazadan saçma sapan bir nedenden yine de ölme ihtimali var. Türkiye de yaşamak bu oranı arttırıyor olabilir ama dünya üzerinde bunun sıfıra indiği bir yer yok o yüzden böyle düşünmek biraz abartı oluyor. ama şu var "bu koşullarda çocuk yetiştirmek istemiyorum" diyebilirsin senin tercihindir.

birazda çocuk yapmanın dışında bir şey bilmedikleri için böyle. adam öğrenmiş zaten okul, iş, evlilik, çocuk, torun-emeklilik, mezar. bunun dışında bir yaşam tarzı bilmiyor. bu yüzden bu halkanın dışına çıkamıyor, çıkarsa kendini anormal hissediyor. kendi çocuklarına da bunu öğretiyor.

kendi bi halt yemiş çocuk yapmış, çocuğuna da ona göre "ne zaman evleneceksin sen?" diye baskı yapıyor, evlenince "torunum ne zaman gelecek" diye soruyor. arkadaşlarıyla bir araya gelince tek konuşup övündükleri konu çocukları ve torunları çünkü. 'benim çocuklar, çocuk yapmak istemedi' demek onun için utanılacak bir şey.

konuşan hayvan beslemek istedikleri için, sevimli geliyor sanırım.

Hırstan olmasın sakın.Bu kadar duygusal varlıktan mantık beklemeyin.Herkes yapıyor ben de yapayım ne değişecek der ve yapar.

24 yaşına kadar sevgili yapmamış, 30'a kadar evlenmeyi aklından bile geçirmemiş bir kadın olarak ben çocuk için ölüyorsam kesinlikle içgüdüsel.
yoksa bana kimse ne çocuk yaptırabilir, ne Türkiyesi kalır bunun.
O değil ben istesem gider başka bir ülkede de yaşarım -ki zaten yaşadım- ama hayır, ben burda doğurmak burda büyütmek istiyorum.
Niye herkesin sizin açınızdan baktığını düşünüyorsunuz ki? dünyadaki tek laik müslüman ne kadar sorunlu da olsa demoktatik ülkeyiz mesela, çocuğum ana dilinin konuşulduğu ülkede büyüsün istiyorum mesela en azından ilk okulu bitirene kadar.Dede-nine, kandil-bayram, nevruz-hıdırellez bilsin istiyorum mesela.
Çocuk büyütmek nerede olursanız olun zor. Başka ülkede olsam ya azınlık olacam ya memlekete uzak ya da bambaşka detlerim olacak kaçış yok bundan.. Sadece pozitif çocuk ölüm oranı istatistiği mutlu çocukluğun garantisi olsaydı istatistik bilenlerin hepsi o ülkede doğum yapardı...

Ekşi Duyuru'nun son zamanlarda görmeden günü kapatmadığı Indila - Dernière Danse'ı liste başına yazalım :)

www.youtube.com

zaz'ın şarkısı vardı

allahim dans www.youtube.com

türkiye'de çok tuttu mu bilmiyorum ama sertab erener'in ''bir damla gözlerimde'' şarkısının orjinali çok güzel.

www.youtube.com

www.youtube.com

noir desir

indila - derniere danse

Zaz - Je veux
Quelqu'un m'a dit

www.youtube.com

Dünyada ünlüdür.

maitre gims - bella
maitre gims - j'me tire
stromae - formidable

işi o kadar matematiğe dökmeye gerek yok aslında. özlüyorsanız, o da istiyorsa yine beraber kalın. biriniz istememeye başlarsa ayrılın. bu işler böyle ya da böyle olmalı bence.
tuhaf değil mi; iki taraf da birbirini istiyor/özlüyor ama ayrılar.

ayrılın bence. insan anlık olarak geri dönse iyi olacak gibi hissediyor ama ayrılığa alışınca yaptığının doğru olduğunu anlıyor. başka bir yerlerde iyi anlaşacağınız biri olma ihtimali bile ayrılmaya değmez mi? insanların anlam veremeden birliktelikler yaşaması dünya üzerinde her yerde var mı acaba diye merak ediyorum bazen.

ayrıyken az da olsa daha mutlu hissediyorsanız gerek yok. hatta varlığı da yokluğu da birse de gerek yok :)

ve biliyorum ki seviyor + bence sevmıyor sadece alışkanlık?

bırak da o karar versın sevıp sevmedıgıne sen ne hıssedıyorsun? özlüyorsun madem cok sevıyorum da diyorsan dön tabii ki. ailenin ne dedıgıne bakmayıver.

çocuk var mı?

Şiddet yoksa, ciddi sorunlar yoksa, aldatmamissa dönüp dene.

tekrar başa dönmek çok zor.
bu kadar olaydan sonra aynı evde olduğunda bu süreç konuşulmayacak mı ? söylenenler hatırlanmayacak mı ? hele ki en ufak bir tekrarda daha da kötü olabilir mi ?

sevip sevmediğini sen anlarsın sonuçta. biten bir şeyi yeniden başlatmak ne zordur iyi bilirim..

sence sevmiyorsa ayrıl. zaten olayları aileye yansıttıysan bu kadar ayrılmasan da huzur gelmez bu işten. siz halledersiniz aranızda ama aileler unutmaz. sırf özlüyorum diye barışılmaz. tartıp biç, özlemesen onu ister miydin? istemiyorsan ayrıl. o his bir süre sonra geçecek.

bak, bana hak vereceksin, şayet o aşamaya gelirsen.

seni de geri dönüp birleşmek için sürekli bir şeyler çekiyor ama, eğer geri dönersen, döndükten birkaç ay sonra "neden ayrıldığının" ayırdına varacaksın. şu an neden ayrılık kararı aldığını göremiyorsun. bu güç isteyen bir karar. bu kararı verdin. ama bünyen zayıf düşüyor, ona ihtiyaç duyuyorsun. emin ol, birleşirsen pişman olursun. yine de tercih senin. arada çocuk varsa bence ayrılmayın, aynı evde ayrı hayatlar yaşayın. çocuğa yazık etmeyin. aynı evde ayrı hayatlar yaşama fikrini de iyi düşün derim.

Çocuk yok, aldatma yok, şiddet yok. sadece monotonlaşan bir hayat var. monotonluktan kastım tabi ki standart evlilik hayatı nasıl olur bilincindeyim. ama 30 yaşında değil de 70 yaşında iki yaşlı çift gb.yiz!!! bilmem anlatabildim mi? Her şekilde tükendi, ama alışkanlıklar var. düzeltmeye çalıştıkça o kaçtı. son 8 ayım ilişkiyi kurtarmakla geçti. ne zmn ki evi terk ettim. şimdi o kurtarmak için diretiyor. bu da bana anlamsız geliyor. ve sanırım bu hayatım daha iyi.... daha doğrusu farketmiyorum, yani varlığı ve yokluğu bir geliyor...

sadece ayrıl denilen cevaparı tiklemişsin , sanırım kendine güven sorunların var bir şeyi yapmak istiyor ama insanlardan onay bekliyor gibisin

çocuk yoksa arkana bile bakma....

orada pendik-kadıköy minibüsleri var, onlarla gidersiniz ama yol uzun ve sıkıcı olur.

Cevabınız için teşekkür ederim, peki kampüsün önünden, içinden vs. geçiyor mu, bir bilginiz var mı? Başka alternatif de var sanırım o nedir?

beyaz başlıklı kadıköy pendik minibüsleri ve 17 numaralı iett önünden geçer..

Cevaplarınız için teşekkürler, nereye bu gidis, calzoncillos.

rica ederşz efenim. aslında başka alternatif pek yok. 17 nolu iett otobüsü de aynı güzergahtan gidiyor fakat otobüs olduğu için nispeten rahat olur tabii.

siteden anlaşıldığı kadarıyla borusan filarmoni orkestrası artık yok. quartet dediğimiz 4 kişi. üç keman bi de çello var. (ama iyi çalıyorlar. bi konserlerine gittim yakın zamanda) dolayısıyla, çok saz istiyorsanız sizin oda orkestrası konserine gitmeniz lazım.

bu arada, filarmoni de varmış, BİFO diye kısaltmışlar, anlamamışım ben. ne kadar bahtiyarım.

iyi bir muhit bildiğim kadarıyla. ben doğma büyüme maltepeliyim, şimdiye kadar kötü bir şey duymadım hakkında.

Daha çok e5'e yakın olan taraf

bir şeyler yazmak kursa giderek öğrenilmez. Yazmak, yazarak öğrenilir. Tıpkı Woody Allen'ın sinema için dediği gibi, filmi de elinize kamera aldıkça öğreniyorsunuz.

Bugün, Faulkner evimin dibinde bedava workshop düzenlese gitmem açıkçası. Yazı çok şahsi bir şeydir.

bilgi'de falan oluyordu öyle şeyler. web'den araştırın bi.

Sanal hayvan a katılıyorum. Ha evet, yazı yazmaya ilişkin bazı yetenekler geliştirilebilir elbette. Ki geçenlerde çok büyük bi yazarın bi hikayesini okumuştum, ilk yazılarındaki acemiliklerinden bahsediyordu... Ama bunun yolunun kurslar olmadığını düşünüyorum. Geçenlerde yazım tekniği ile ilgili bir eğitime gönderdi mesela şirket beni, büyük beklentiler ile gidip koskoca bir hiç ile çıktım koca eğitimden...

taksimde vardı sanki ama biraz pahalı gibiydi adını unuttum taksimde araştırabilirsiniz

keser döner sap döner, gün gelir hesap döner

mi?

@compadrito

değil. o da dediğimin aynısı nerdeyse

"sonra onlar barışır, arada sen kötü olursun" gibi eltiler arasında konuşulan bir şeydi.

Aradığınız bu değil biliyorum ama:
''El için ağlayan gözden olur, yar için dövünen dizden olur''
diye bir atasözü var.

İçinde geçen kelimelerden birini kesin olarak biliyorsanız sözlüğüm var bir kaç tane bakabilirim.

@nereye bu gidis: evet onunla da alakalı
@buzbebek: bu atasözü de alakalı ama değil. kelimeleri hatırlamıyorum ama sanki kısa bişeydi

hatırladım. taşa vurursan taşa bir şey olmaz senin kafan yarılır gibi bir şeydi di mi?

@nereye bu gidis

evet çok yaklaştın

keskin sirke küpüne zarar mı

neymiş bu yaa

@cecilia: o değil ya. çok yaklaşmışlardı..

Taşı yumurtaya vurursan yumurta kırılır, yumurtayı taşa vursan yine yumurta kırılır.
İki testi tokuşunca elbet biri kırılır. (Bu değil ama yukarıda ve şimdi kırılmakla şeyler olunca bunu da araya kakıtmak istedim)

"Taşı yumurtaya vurursan yumurta kırılır, yumurtayı taşa vursan yine yumurta kırılır." doğru sanırım. daha kısası ve daha kullanışlısı var mıydı bunun?

Kısaltırsam "Taşı da yumurtaya, yumurtayı da taşa vursan yine yumurta kırılır" oldu. Daha da kısalmışı varsa bilmiyorum.

yüz yapına göre değişir bu sorunun cevabı ama.
rihanna'da bence güzel olmamışken, scarlett'da çok daha güzel durmuş.

bence cidden cok kötü.

Kendini güzel buluyorsan al. Ayrıca yuvarlak bir yüzün varsa sakın alma. Johansson gibiysen al işte.

ya taktım güzel de durdu ama çekiniyorum işte, siyah olması bi nebze iyi ama farklı neticede yine bi köşeye atmayayım.

@delassandro yuvarlak yüzlüyüm ama güzel durdu :/

bence kötü

Oha pembeye bayıldım. Bununla daha çok dalga geçerler ama.

Yüze göre değisebilecek bi gözlük. Kotu de durabilir iyi de. Riskli.

yüze göre de değişir, taktığın yere göre de. sivrisineğe benzeme ihtimalin bile olabilir. ama yakıştı demişsin al be içinde kalmasın.

Pembeye hayran kaldm.kullanmiosan talibim.
Sana gore yakistiysa sallama milleti rihanna gibi.durmadiysa tak gitsin.

pembeyi ben de çok beğendim! yalnız onu takamadıysan bunu hiç takamazsın söyleyeyim.
alma diyorum.

gözlük bence güzel, bir tarzı var. ama herkese yakışmaz. soldakine -rihanna galiba- yakışmamış mesela.

kelebk model mi kaldı yahu? bıraallaasen
bu geldi aklıma
i1.ytimg.com

illa alıp takıcam diyorsan da yüzünde görmek lazım, zevkine güvendiğin sözünü esirgemeyen bir arkadaş/akraba ile karar ver derim.

kadınım ancak cevabım b.

ilgisi var. en azından kontrol etmeye değer. :)

b

neden erkeklere soruyorsun anlamadım.
cevap b.

bence kadinlar daha iyi bilir amma, evet hoslaniyor b.

bence a.

bu kadar bilgiyle anlaşılmaz, bu dediklerini yapıp da 2 seçeneğe de uyan bir sürü insan oldu

a) canayakin kiz derim. ama baska erkeklerle boyle olmadigini gorursem b sikkina kayar kafam.

samimiysek a
biraz mesafeliysek b.

A diyorum.

Aslında ikisi de olabilir, ama tek başına bu saydıklarınız anlamak için yeterli değil. Herkese mi öyle davranıyor, dokunuyor ama nasıl dokunuyor, konuşmalarında bir ilgi seziliyor mu vs.. şeytan biraz ayrıntılarda gizli. Arkadaşça ilgiyle diğer türlü ilginin farkını insan bir şekilde hisseder gibime geliyor.

kıstır bakalım bi köşede ne yapacak. :)

başbaşa kalacağınız bir ortamda bu şıklardan hangisinin geçerli olduğunun yanıtına kavuşursun büyük ihtimal. ha böyle bir ortama iki teklif sonrası hala soğuk bakıyorsa -ikinci girişimi sakın unutma- a'dır.

Sevgilisi varsa a, yoksa a da olabilir b de. Yakin davranan her kisiye ilgisi var denilemez bence.

Duyuru, böyle hallerde b zannıyla atağa kalkıp sonra a acı gerçeğine toslayan beylerin hazin öyküleriyle dolu :)

b.
eğer a ise kız zaten sorunludur.

bence b ama diğer insanlarla olan ilişkisini gözlemle bence. herkese karşı sıcak samimi bir insansa sana birazcık daha fazla sıcak, samimi ve yakın olması belki onu b kategorisine sokmaz ama başkalarıyla çok samimi yakın biri değilse b'dir. başkalarıyla yakından kastım her önüne gelen kişiyle süper sıcak samimi bir muhabbet kuruyor mesafe koymuyorsa.

dokunanana kadar a idi, dokunmaya başladıysa(k) b

yanıt c:

yekten sor aga, "ne ayaksın?" de... böyle odun gibi değil elbet ama baştan adını koymak önemli;) yoksa öyle mi, böyle mi, çözeyim diye zamanını harcarken bir de bakmışsın "friendzoned". sonra ne yapsan boş...

dokunma varsa b

bence b.

kadın-erkek ilişkilerinden bir bok anlamayan erkek.

dokunurken okşuyo mu, şapşap mı yapıyo?

okşuyosa eğer b.

Şapşap yapıyosa : Heyt koca aslan ahmet abim benim be ne süper adamsın be koçum be.

Demek istiyor olabilir.



bide ağzıyla mı öpmüş?

ben b diyorum ama kızın diğer erkeklere karşı olan rahatlığını da göz önünde bulundur hani dokunmalarına izin verme falan?

Bence The Hunt for Red October çok uygundu, ama 1990'dan.
Tinker Tailor, Soldier Spy.
www.imdb.com

xxx vardı galiba. yeni nesil ajan mıdır nedir buradaki gösterim ismi.

jack ryan shadow recruit
www.imdb.com

en bilindiği hunt for red october aynen...
salt var bi de Angelina jolie nin oynadığı

Sayilir mi bilmem ama ghost protocol ?

dizi olarak the americans'i onerebilirim. ama biraz tersten. abddeki rus ajanlari anlatiyor.

the beast of war, yalnız ağır çelişkili bir anti sovyet propaganda filmi

uzmanı değilim ama gözlükçüler genelde numaralı güneş gözlüğü yaptıklarında orijinal camları çaktırmadan kendilerine saklarlar. doğrudan da sizin model olması şart değil. aynı renkte ve kesildiğinde sizinkine uyacak şekilde camı olan varsa uygun fiyata size satacaktır muhtemelen. sorun soruşturun derim ben.

ben de geçenlerde tek camı kırılan wayfarer'ımı yaptırdım. doğubankta elif optik'ten almıştım, oraya götürdüm onlar da rayban'dan iki camı birden 120 tl'ye getirttiler. tek cam değişmiyormuş.

Common misconceptions of marketing mesela güzel. Tam doğru bilinen yanlışlar olmadı pek ama.

aslında bunun türkçesi de hep yanlış ifade ediliyor, "doğru sanılan yanlışlar" demek istiyoruz, değil mi?

"mistaken notions about sales/retail/marketing operations" dersek olur mu ki? doğru kabul edilen demiyor ama alt metninde o da var. yanlış sanılan doğruları da kapsıyor olabilir tabii.

taşınma kısmını bilemedim.

doğru bilinen yanlışlar, bunun kesin tam karşılığı bi deyim vardır ingilizcede.

"myth" kullanilir cevirmek istediginiz icin tam olarak.

"common myths of sales"

"common sales myths"

"sales myths"

hepsi olur

CV'nin adres kismina adres yazilir, yani size posta gonderilirse postayi alabileceginiz adres. kimse sizin mobilitenizi verdiginiz adrese gore yargilamaz ve bu adres dogru olmali.

tasinma konusunda sorun yasamayacaginizi "willing to relocate" seklinde belirtebilirsiniz.

Çok gelenek görenek bilmem ama oğlan anası şuan sadece kız avında anladığım kadarıyla. Önce onun onayından geçecek sonra olay oğlana ve kıza düşecek. Yani çok dert etmeden ağırlamak lazım. Ortada ciddi bişey olmadığı gibi bunu ciddi bi mesele haline getirmek asıl nezaketsizlik olur.

kız önceden görsün bence, beğenirse çocuğu, gelsinler. yoksa çıkacak bir sorunda ihale illaki kıza kalır.

kız, oğlanı bir göreydi.
allah aşkına saçmalamayın. erkek annesi kızı görüp napacak, çayı, kahveyi nasıl tutuyor diye mi bakacak. 2014 yılından bildiriyorum.

aslında kız bilmese daha iyi olur bu tür işlerde. doğal davranamıyor , geriliyor , elinde olmadan iyi izlenim bırakmaya çalışıyor , çay getirirken elleri titriyor.

zaten olaydaki maksat erkek annesinin beğenmesi. o beğenecek , kendince onaylayacak , sonra da oğluna konuyu açacak veya daha önceden açmışsa kız hakkında rapor verecek.

öyle aşırı ciddiye alınacak veya nezaketsizlik olacak bir durum değil ; annelerin baskısıyla belki 1 defa buluşulur. devam edip etmeyeceği de o buluşmada kabaca belli olur.

erkek annelerinin bu tür kız arama mevzusu ülkedeki en gelişmiş menajerlik ve transfer kurumudur. futbol kulüplerinin oyuncu izleme ve transfer komitelerinden daha iyi çalışırlar bu konuda.

Bu erkek kisisi saat kac gibi nerede olur, oglen nerede yemek yer, arabasini hangi parka park eder, bunlari o araci kisi ogrensin ama caktirmadan.
Kiz kisisine soylesin.
Kiz kisisi uzaktan gorsun.
Tanisalim derse kiz kisisi senin dedigin tanistirma merasimi gerceklessin.
Erkek kisisinin anasinin bu tezgahtan haberi olmasin. Kiz kisisi de hiic ama hiic bisiden haberi yok gibi oynasin.

Iste bu geleneklerin patladigi yer o erkek tarafi begenmezse aramayacak olayi, oglanin anasi mi kiz kisisini koynuna alip yatacak ?
Basiretli erkek kisisi, anacim sen sonra gorur konusursun once ben bu kiz kisisiyle biryerle kahve iceyim havuclu kek yiyeyim demesi gerekir.

Atalar meyil atti, adetlerimizi revize etmek caizdir deyu.

modernlik taslamadan, insan gibi cevap vereyim. bence iki kişi karşılıklı fotoğraf görsün, ikisi de ok ise, ondan sonra nasıl yürünürse yürünür artık. ev ziyareti olur, hamam olur, orasını bilemem.

Çok fena bir durum gitmesin. Kız anne ile tanışsa ne olur önce bir çocuğu görsün, belki hiç istemeyeceği birisi. Görücü usulü bile modern artık. Sen kızı biliyorsun sanırım. Annen arasın kızın annesine söylesin senin adını filan kız baksın sana, sonra bir daha arasın çocuklar görüşssün mü diye sorsun. Kız istemezse kapanır zaten konu. İsterse de önce sen bir görüşürsün.

Genellikle narkotik polisin kullandığı bir yöntem. makata bir şeye sakladı mı diye kontrol amaçlı öksürtülür.

"The act of physically squatting and coughing in order to dislodge objects hidden and/or stored in the vaginal or anal cavities.

Iskence yontemi olarka gecmez genelde o, hapishanelerde vesaire detayli ust aramasi gerekirse yapilir. Tabi polisin ipneligine yaptirmasi da soz konusu olabilir.

Sahis comeltilip oksurtulur boylece eger munasip yerlerinde bir seyler gizlediyse onlar ortaya cikar.

geçenlerde shameless dizisinde gördüm ben bunu. hapishane girişinde kızı çırılçıplak soyup, öne masaya doğru eğiltip öksürttülerdi. demek ki bu yüzdenmiş.

Adı üstünde ince arama. Arama bahanesiyle yapıldığı için işkence olmuş olmuyor.

öksürmenin, vicuttaki çıkış noktaları yakınındaki cisimlerin kendiliğinden dışarı çıkmasını sağladığı eskiden beri bilinen bi gerçek. biraz ivrençleşeyim, örneğin küçük aptez için tufaletteyken, "tamam, her şey bitti" denilen noktada bi öksürülürse her şeyin aslında tam olarak bitmediği anlaşılır.

bu noktadan olarak, pratik ihtiyaçlardan doğmuş bir uygulama da olsa neticede insan haysiyetini zedeleyici, ofansif bi hareket olarak görüyorum.

Her ne ise kaynagi ben de istiyorum ondan!!!

ben her dakika böyleyim. ikea'dan koçtaş'tan çıkmıyorum :P

haftasonları erken kalkarsan yaparsın bence. geç kalktığında günün bittiğini düşünüp böyle şeylere zaman ayırmıyorsun.

alışılmadık bir şekilde hafta içi evdesin ya ondan bence.

bence o durum kesinlikle bizim kontrolümüzde değil, olmayacağı varsa olmuyor :)
belki gezegenlerin konumlarıyla falan ilgilidir

Bence sen evden çalış kardeşim.

Hastaymissin, ictigin ilaclar kafa yapmis olabilir.

valla ilaç içmedim hiç. portakal vs'de kafa yapan bişey varsa bilemiycem.

sonrasında da mazallah depresyona girersen manik depresif olmuşsun demektir.

işe gitmeme psikolojisi :) mümkün müdür bilemem ama şirketinize freelance çalışmayı teklif edin :)

:) maalesef fiziksel olarak ofiste bulunmam gereken bi işte çalışıyorum, yoksa o konuda esnekler sağolsunlar. ama işimi tam yerine getiremeyeceğim için pek benim için yanaşılmaz öyle bişeye...

neyse arada böyle bi gün falan tekrar şarj olmak için süper oluyomuş, onu anlamış oldum ^^

Bence de işe gitmemek iyi gelmiş. hey gidi. :( (üzgün çalışan sımayli)

manik misin acaba bugun :)) bıze de beklerız ikeadan dönüşte.
transit ay, gunesınle kavusuyor bugun yani ruh ve bilinç birleşiyor o yuzden mutlu hıssedıyorsun. mutlu hissedince de oğlak venüsün ne yapıyor, baskalarının görev bilinciyle zorunlulukla yaptıklarını severek yapıyor.
bırdahakı hayatında ay gunes kavusumlu olmaya ozen gösterirsen bu iş çözülür :)

iş yeri senin kafasını yoruyor.
şimdi evden çalışınca, istediğin gibi rahat rahat yaya yaya çalışıyorsun.
(yat, uzan, maillere bak, çay, sigara, tv vs.vs.vs)
çünkü nasılsa hastayım diyorsun, sebebi bu! (psikolojik olarak rahatsın evde)
ben de ayda 2 kez evden çalışırım, gayet iyi gelir.
arada bir bu şekilde evden çalış bak göreceksin...

2 makine çamaşır, 1 makine bulaşık, biraz oda düzenlemesi ve iş :) ikea için enerjim kalmadı, zaten mesai de bitmeden çıkamam daha. biraz dinlenicem şimdi de, toparlanırsam bi tur da ikea yaparım artık. valla ne güzel gün, tadı damağımda kalacak, kesin... yarın giyeceklerimi de hazırliyim askılara falan, ooh :)

direkt yayın alabilirsin

D-smart'ın ilk müşterilerindeniz yani parasız olduğu zaman almıştık. Yeni bir eve taşındık ve çanağa taktık d-smartı. Yayın geldi fakat daha önceden izlediğimiz Nat.Geo, discovery gibi belgesel kanalları kapanmıştı. Müşteri temsilcisini arayarak tekrar sinyal gönderimi ile açtırdık. Benzer bir durum başınıza gelebilir bilginiz olsun.

peki bu illegal bi olay mı,
müşteri hizmetlerini aradığımda başka evde açtım dersem, hayırdır demesin,
yada he öle mi ft. adresinizi değiştirelim mi gibi gıcık sorular gelir mi?

Dostum şöyle de olabilir. Mesela uydu alıcısını(d smart'ı) 2-3 km sınırları içerisinde yer değiştirirsen sıkıntı yaşanmaz. Ama bayağı bir açılırsan evden, sinyal alamayabilirsin.

Para karşılığı yayın yapmadığın sürece yasaldır. He eğer sinyal alamayıp d smart ı ararsan onlar da sana hayırdır diye sorarlarsa. Evimde tv bozuk akrabaların yanına maç izlemeye geldim dersin. Yerler mi bilemiyorum tabi :)

şehir dışına çıkıcam,
fb oly maçı için kasıorum :)
bu vesile ile ankarada basket maçı izleten d smartlı mekan varsa yardımcı olursa bu dertlerden de kurtulmuş olurum, başlığını açmıştımda siklenmemişti. :)

teknik olarak kutuyu ya da kartı istediğiniz yerde kullanabilirsiniz sanıyorum. neticede sadece uydudan sinyal alıyor.

çoğunu bankalar kendi kendine kapatıyor zaten. bence uğraşmaya değmez. ama kredili mevduat hesabı olduğunu düşündükleriniz varsa eksiye geçmiş olabilirler. geçmiş olsun demesinler, geç geldi desinler, geç de olsa bi bakmanızda fayda var.

diyelim kredili mevduat hesabı, bunları yıllardır kullanmadığım halde borç olarak yansıtılma ihtimali olan hesap işletim ücretlerini ödemesem ne olur?

tahakkuk eden bi borç olduğu için direkt "ödemiyorum" deyip işin içinden çıkamama ihtimali olabilir. en azından bankaya itiraz edip silinmesini sağlayıp bunu da dünya gözüyle görmeniz yerinde olacaktır.

eğer kredili mevduat hesabı tanımlanmışsa hesap işletim ücreti, bakiyeniz sıfır tl olsa bile alınmıştır, bu da otomatikman borçlandığınız anlamına gelir ki tez vakitte bankaya uğramanız gerekir. "ben bunu ödemek istemiyorum" deme lüksünüz pek olmayacaktır. kmh tanımlı değilse bile kapatmakta fayda var. lazım olunca açmak 1 saat sürüyor nasılsa.

kapatmaya değer.

2006 senesinde garanti bankasından açtığım bi hesap vardı sadece 1 kez para transferi oldu 7 sene boyunca öylece durdu hesap, gecenlerde bankaya uğrayıp dilekçe verip hesabı kapattırdım borcunuz var vs demediler ama eğer hesaba para yatsaydı büyük ihtimalle hesap işletim ücreti ayağına çekerlerdi.

beylikdüzü marmarapark(avm ismi yanlış olabilir ama böyle birşeydi)
istinye istinyepark

www.cinemaximum.com.tr

25 lira çok para.

maltepe park'ta (carrefeour) var galiba.

istanbul anadolu yakasında imax sinema olmaması
imax olmayanı da 20 lira yazıyor cinemaximumda.

Prezi

powerpoint eklentileri ile zenginleştirebilirsiniz sunumu. pptplex var mesela.

Google Docs Presentation.

www.youtube.com

taksim.